Bunlar bekçi Sarı Bekir'inkiler...
Köy yerinde hayvan kısırlaştırma gibi bir gelenek ve ihtiyaç olmadığından, köpekler hızlı ürüyor ve her bir grup kendi bölgesini oluşturarak, zaman zaman başka bölgelerin köpekleriyle sert kavgalara tutuşabiliyorlar. Köy köpekleri, fazla insan görmeye alışık olmadıklarından bir miktar yabaniler. O nedenle onlara temkinli yaklaşmak gerekiyor.
Alev'in annesi tutkulu bir hayvansever olduğundan, köyde de hayvan dostlar edinmesi çok süratli oldu. Önce civarda bulunan tüm köpekleri besleme işini yüklendi, biz de bu işe severek ortak olduk. Tabii bu sayede evimiz kısa sürede bir köpek ordusu tarafından korunmaya başladı. Artan yemeklerin hiç bir şekilde ziyan olmadığını, sadece insanlara değil başka canlılara da fayda sağladığını görmek bizi çok mutlu etti. Şimdilerde benim severek yaptığım işlerden biri de yemek artıklarından köpeklere güzel ziyafetler çekmek. Mangal da sık yakıldığından, onlara çok malzeme çıkıyor. Kayınvalidem bölgenin tüm köpeklerini beslemezse rahat edemediğinden, ihtiyaç halinde başvurulacak bir hazır mama stoğunu bile yapmış durumda. Sonradan öğrendik ki burada herkesin bir dolu hayvanı olduğu için Bolu'da hayvanlar için uygun fiyata ekmek, et ve kemik satan yerler var. Bu amaçla hazırlanan bir çuval dolusu bayat ekmek 10 TL'den, tavuk eti ise kilosu 3 TL'den satılıyor. Uzun süre gitmeme durumumuz varsa, bunlardan alıp, köyümüzün yaz-kış orada yaşayan yegane hanesindeki komşularımıza bırakmaya başladık. Köpeklerin hemen hepsi onların olduğu [ve/veya onlarınkilerden ürediği için:)] bu katkıya seviniyorlar.
Kayınvalidem yaz başında yeni doğan 2 yavruyu sahiplendi. Aslında bir tanesini sahiplenmişti ama kardeşi onu yalnız bırakmadığından, fiilen 2 adet köpeğimiz oldu. Annem dişi yavrunun kısa sürede yeniden hamile kalıp 5-6 tane daha doğuracağını bildiği için, hiç üşenmedi, yavruyu Ankara’ya kısırlaştırmaya getirdi. İki kardeşi oyun oynarken seyretmek çok keyifli oluyor. Onlar da zaten seyrettiğimizi anladıklarında gösteri yapmaya başlıyorlar. Onları sahiplendiğimizden bu yana daha önce bizi koruyan daha yaşlı köpeklerin bizim bahçeye ziyaretleri seyrekleşti, sanırım biraz büyüyen bizimkiler bizim bahçeyi kendi bölgeleri olarak işaretlediler.
Köpeklerimizden erkek ve hala ismi sabitlenememiş olanı
Bu da dişi köpeğimiz Nazlı
Köyün diğer sakinleri ise inekler. Köyümüzde yaz-kış yaşayan tek hanenin bir kaç ineği var, bunlar köy ve civarında gündüzleri serbestçe otlanıyorlar. Çan seslerinden lokasyonlarını tahmin etmek çok kolay oluyor. Köyün pastoral havasını daha da belirginleştirien bu çan sesini seviyoruz. Evin bahçe duvarı yapılmadan önce inekler bahçemizde de otluyorlardı, hatta bir gün meraklı bir tanesi kafasını açık olan mutfak penceresinden içeri sokup bakınmıştı. Evin içinde ilk kez bir inekle burun buruna gelmek ilginç bir deneyim oldu:)
Yanımızdaki perili köşkte konaklayan bir sincap ailemiz de mevcut. Çok sevimliler ama bahçemizdeki ceviz ağaçlarının meyvelerini hakladıkları için bazen kızıyoruz onlara:)
Bir orman köyünü zaman zaman ormandan gelen davetsiz konukların ziyaret etmesi kaçınılmaz. Bunların en "nahoş" olanları tilki, ayı ve yaban domuzu. Özellikle mevsim kıştan bahara dönerken köye inebiliyorlar(mış). Biz henüz gözlerimizle görmedik, evin içinde olmadığım sürece görmek de istemem. Ama komşularımız yakın zamanda bahçelerine giren yaban domuzu ve ayıyı görmüşler. Bir de en son bayramda gittiğimizde köpeklerimizden erkek olanının [isim veremiyorum ne yazıkki, çünkü sabit bir isimde hala aile içinde ve köylülerle mutabakat sağlayamadık. Dişisine "Nazlı" demiş köylüler, onun adı öyle kaldı ama erkeğimiz hala adsız. Her giden başka isim yakıştırıyor:)] sağ ön ayağının kaval kemiği üzerinde derin bir yara vardı, hayvanın resmen kemiği görünüyordu. Öğrendik ki 2 gece önce yaban domuzu köyle inmiş ve bizimkini bu hale getirmiş...
Bizim köyde geçirebildiğimiz zamanlar içinde en sık yaptığımız günün farklı saatlerinde orman içine dalıp yürümek oluyor haliyle. Bu yürüyüşlerin en ilgincini 2008’in Şubat ayının son haftasında bir haftasonu yaptık. İstanbul’dan gelen 3 arkadaşımızla birlikte önce akşam mangal ziyafeti çektik kendimize. Arkadaşlarımızın iki tanesi bir süre Romanya’da yaşamış, oranın en sevilen aktivitesi olan kampçılığı da yaz-kış demeden Romanya’nın uçsuz bucaksız ormanlarında bol bol yapmışlardı. O haftasonu Abant’ta bugüne kadar gördüğümüz en yüksek kar seviyesini gördük. Kar araçları Abant ve köy yolunu açmış olsalarda, aracın geçmediği yerlerde kar seviyesi dizlerimizin üstüne varıyordu. Harika bir manzaraydı.
Yemekten sonra, kafalar da biraz güzelleşince, ormanda kar yürüyüşü yapma fikri doğdu. Giyinip kuşanıp kendimizi orman yolllarından birine attığımızda saat geceyarısını biraz geçmişti. O gece yaklaşık birbuçuk saat boyunca biz hayatımızın en eğlenceli orman yürüyüşünü yaptık. Gökyüzünde parlak bir ay olmamasına rağmen beyaz örtü sanki ışık yakılmışçasına her yeri aydınlatıyor, dolayısıyla orman karanlığından ürkmemize de engel oluyordu. İleride asla uğranıldığını görmediğim 10 kadar dağ evini bekleyen bekçi Sarı Bekir bizi görünce “Gençler, bu saatte ne işiniz var ormanda? Aklınızı peynir ekmekle mi yediniz? Allah akıl fikir versin” dedi:) Beş kişilik ekibimize bizim köyün ve Sarı Bekir’in köpekleri de eşlik ettiği için ormanda, alaca karanlıkta kar üstünde bata çıka, hoplaya zıplaya, zaman zaman taklalar, parendeler ata ata yürüyen bu ekip karşıdan mitolojideki “Baküs Alayı” gibi görünüyor olmalıydı:)
Bu adamlar ne yapıyor? (Cevap: Karda "üçgen" stili takla:) Diğer orman sakinleri:)
Ertesi gün bu maceramızı anlattığımız ve köyün yerlisi olan komşumuz büyüyen gözleriyle “Nasıl cesaret ettiniz? Tam da ayı ve domuzların ortaya çıkma mevsimi, sakın bir daha yapmayın” dedi. O zaman anladık tabii nasıl bir cahil cesaretiyle davranmış olduğumuzu... Dahası sonradan, doğma büyüme dağ köylüsü olup hayatının çoğunu ormanda geçirdiği için ortamı avuçlarının içi gibi bilen köylülerin gündüz dahi, kendilerini yabani hayvanlara karşı korumak için, ellerine balta almadan ormana girmediklerini duyduk. Biz hakikaten cahilmişiz:)
10 yorum:
yine iç açıcı, nefes aldırıcı bir yazı..ve resimler.Yalnız kar'ın şu günlerde bu derece oluşuna şaştım kaldım...Orada da kar bir başka olur hani.Birden kuzine soba yanarken, dışarda lapa lapa kar yağarken, elimde kahvem, omzumda yünlü şalım, manzarayı seyrettiğimi hayal ettim...
Sevgili Hande, yok yok daha kar yok oralarda, karlı fotolar kış aylarında çekildi. Sevgilerimle
Genelde ayi saldirisina ugrayanlarin cogu icin, burada uzmanlar: Sahibinden ayrilip ayinin kokusuna giden köpeklerin, kizdirip ve sonra korkup, tekrar sahibine gelmesi ve köpege kizgin ayinin da o sinirle köpegin pesinden kosarak insanlara bulastigini ve köpekleri basibos birakmayin diye, öneriyordu.
Mantar toplamaya yalniz basina giden bir hanim arkadas da habire lay loy lom ses cikariyorum, yakinlarda ayi varsa ceksin gitsin diye bahsediyordu.
Alp ve Ege'nin Annesi bunu duymamıştım, ama köpekler çok hareketli, ormandaki ayıları taci ediyor ve onları kızdıyor da olabilirler. Köydekilerin dediğine göre genelde kıştan bahara dönmeden az önce, yiyecek sıkıntısı başladığında köye iniyorlarmış. Gerçi bir ayı baharda gelmiş bir evin bahçesine...
Kahya lazım mı:) Vallahi öyle güzel ki yazılarınız, fotoğraflarınız. Yeni yazı yazıldığını görünce heyecanla açtım sayfayı. Üstelik köy yaşamının çöpsüz üzüm olmadığı, odun kırmak, soba yakmak, yabani hayvanlara karşı dikkatli olmak gerektiği konusundaki samimi anlatımlarınız çok keyif veriyor okuyana. Amman dikkatli olun, en iyisini yine oranın köylüsü bilir, uyarılarını dikkate almak da fayda var.
Sevgiler
Tam ben yazacaktım biraz daha okuyunca köylülerin uyarması iyi olmuş..
merhaba;
yazılar güzel fotoğraflarada güzel fakat üzerlerine büyük harflerle yazdığınız alev ç başak ç fotoğrafların bütün güzelliğini ve değerini yok ediyor bilmenizi isterim.
bence koymasanız daha iyi olur.
Sevgili adsız,
Çok etkin ve estetik bir yöntem olmasa da emek hırsızlığına karşı aldığımız bir önlem bu. Daha estetik bir çözüm önerisi olan varsa, bu yöntemi öğrenmekten memnuniyet duyarım.
Ne güzeller!
Yorum Gönder