14 Nisan 2009 Salı

Tanzanya'da sizi ne bekler? - 4

Turistler için çok sayıda tesis ve restoran var. Yediğimiz yemeklerin hepsi de birbirinden güzeldi. Tahmin edebileceğiniz gibi meyve ve sebze zebil gibi; ananasın, muzun, papayanın, mangonun, “ihtiras meyvesi"nin ["passion fruit" adı , bize yabancı ve fakat çok lezzetli bir meyve] kilolarcasını sadece 1 dolara almanız mümkün. Domates, salatalık, biber, marul hepsi taptaze, çıtır çıtır, mis gibi. Gerçi gitmeden önce dışarıda salata yemememiz ve buz kullanmamamız konusunda uyarılmıştık (yukarıda belirttiğim hijyenik olmayan sular nedeniyle). Kilimanjaro Dağı tırmanışı sırasında bu yasağa uyduk, sebze ve salata yemedik. Ama şehre inince birbirinden cazip taze sebzelere, salatalara daha fazla karşı koyamadık. Üzerlerine en sağlıklı dezenfektan olan sirkeyi basıp basıp bol bol salata yedik. Hiç bir şeycik de olmadı.

Tanzanya’nın en meşhur ürünü (kahvesi dışında) “Kilimanjaro” isimli birası. Her yerde o var, alternatifi ise Kenya birası olan “Tusker”. Tusker Afrika tarihinde ayrıcalıklı yeri olan bir filin adı. O da güzel. Hak geçmesin diye Tanzanya’da olduğumuz sürece Kilimanjaro, Kenya’da bulunduğumuz süre içinde ise Turker içtik:)


Birazcık da “öbür yüz”e değinelim: Son zamanlarda gazetede sık sık karşılaştığımız [veya “algıda seçicilik" nedeniyle benim dikkatimi çeken:)] haberler var, Tanzanya’da albino hastalarının kara büyücülük faaliyetlerinde kullanılmak üzere kaçırılıp vahşice öldürülmeleriyle ilgili... Haberlerin kaynağı, nedense hep Tanzanya, ama bu gerçek sadece Tanzanya’ya has değil. Özellikle ekvator çizgisi altındaki Afrika ülkelerinde yoğun büyücülük faaliyetleri olduğu biliniyor. Pagan kabile dinleri için bu tür şeyler zaten inançlarının parçası, ama “kara büyücülük” denen ve içine insan parçalarının karıştığı tür az da olsa (bu da benim tahminim, çok olduğuna inanmak istemiyorum) varolan ama kimsenin varolduğunu kabul etmek istemediği bir gizem olarak varlığını sürdürüyor.

Nairobi’den kalkacak uçağımıza 1 gün kala yine karayolu ile Kenya’ya geçtik. Fakat geçmemiz çok uzun sürdü. Aklımıza gelmeyen başımıza geldi çünkü: Seyahat şirketinin bize tahsis ettiği minibüs yolun yarısında arızalandı. Hem de öyle böyle bir arıza değil. Sayısız tamir denemesinden sonra araçtan ümit kesildi ve yine sayısız denemeden sonra acentaya ulaşılıp, bize yeni araç göndermeleri sağlandı. Gel gör ki aracın ve onu kullanacak şoförün bulunup sonra bizim bulunduğumuz noktaya ualaşabilmesi tam 3,5 saate maloldu. Bu bekleme bize Tanzanya sınırında olduğu söylenen ve her çeşit otantik ve yerel Afrika ürünlerinin satan ve üstelik kredi kartı da kabul eden [bu ne demek? Tanzanya’ya kredi kartınıza güvenerek gitmeyeceksiniz demek:)] büyük ölçüde son ana bıraktığımız alış veriş şansını kaybettirdi. Buna karşılık, ancak hayallerimizde sözkonusu olabilecek beklenmedik bir keyfi sundu.


Yolda beklediğimiz 3,5 saat boyunca yoldan sürüsünü otlatan, yürüyerek şehirler arası seyahatini yapmakta olan veya çarşı-pazardan dönen Masailerle daha da bir içli dışlı olduk. Kendine fazla güvenen genç bir Masai ile Renay koşu yarışı bile yaptı [Renay'ın yenildiğini belirtmeye gerek var mı??. Genç Masai haklı bir güvene sahipmiş meğer:)]. Sürüsünü otlatan küçük bir Masai bize kendini fazla kaptırıp sürüyü ihmal edince, sürüyü ileride zar zor toplayan dedesinden hem esaslı azar hem de biraz sopa yedi:) Başka bir kadın grubu "mani mani" verirsek fotoğraf çektirebileceklerini söylediler. Rehberimizin tercüme ettiğine göre, kadınlardan biri yanındaki genç kızını henüz evlendiremediği için çok dertliydi, sürekli bu konuda konuştu. Kız da taş çatlasa 15 yaşında falandı bu arada:) Bizim beylere bir mesaj mı vermeye çalışıyordu, anlamadık :) Sayelerinde o 3,5 saatin nasıl geçtiğini anlamadık.



















Tanzanya’ya ulaşmak için önce KenyHavayolları’nın İstanbul’dan kalkan Nairobi uçağına bindik. Nairobi’den yaklaşık 3 saatlik minibüs seyahati ile Tanzanya’nın Arusha şehrine ulaştık. Bu 3 saatlik seyahat bile tam bir görsel şölene dönüştü. Afrika savanlarının güneş batarken sergilediği manzarayı unutmamız mümkün olmayacak.

Tanzanya vize istiyor. Ama bunu her hangi bir siyasi sebeble değil, daha çok ekonomik sebeplerle yaptığı hissine kapıldım. İstanbul’daki Konsolosluğundan 40-50 euro civarı bir ücret ödeyerek, kolayca alabilirsiniz.

Aman aşılara dikkat! Uluslararası Sağlık Örgütü’nün tavsiye ve kuralları gereği belli ülke ve bölgelere giderken belli aşıları olmak gerekiyor. Tanzanya ve Kenya için sarı humma, menenjit ve bir tür karma aşı olmak şart. Türkiye’deki havaalanlarında bu hizmet ücretsiz veriliyor. Sadece gitmeden randevu almanız lazım. Ha, bir de orada bulunduğunuz süre içinde (ve mümkünse dönünce bir süre daha) sıtmaya karşı Tetradox isimli (veya türevi) bir antibiyotik kullanmanız tavsiye ediliyor. Şakası yok, kaytarmayın:)

6 yorum:

defne dedi ki...

tropikal meyveleri çok severim özellikle de ananası.

Basak dedi ki...

ben de bayılırım ananasa, ve hepsine:)

Nilambara dedi ki...

iyi ki aracınız bozulmuş, hem paranız cebinizde kalmış hem de çok hoş anılar biriktirmişsiniz:)
ben de meyve ve salata kısmında çok takıldım nedense ;)

Basak dedi ki...

Sevgili Nilambara; seninle aynı fikirdeyim, zaten son gece gittiğimiz restoranda bir turistik eşya dükkanından az da olsa hatıralık bir şeyler almayı becerdik ve yoldaki o 3,5 saat yanımıza kar kaldı. "Derin Tanzanya" yı gördük biz o sürede, turistik yüzünden ayrı olarak...

:)den dedi ki...

Başakcığım bu güzel yazınla Haber Tük Gazetesi'ndeki blog tanıtımlarının bulunduğu sayfada blogun tanıtıldı haberin ola:) Tarihi yanlış hatırlamıyorsam 3 gün önce.
Seyahat yazılarını çok severek takip ediyorum. Yeni maceralarınız ve keşiflerinizde buluşmak dileğiyle...

Basak dedi ki...

aaaa!!! Güldencim haber verdiğin için çok teşekkür ederim, senden sonra piyango bize çıktı demek...:) Bayramı fırsat bilip başka bir keşif seyahtine çıkmıştık (çok yakında burada:)) Sence eski sayılı gazeteleri elde edebileceğimiz bir imkan var mı? Hatıra olarak alırdık...