29 Nisan 2010 Perşembe

BU GİNE BAŞKA GİNE (7) : VEDA ZAMANI


Ülkeden ayrılacağımız günün noelin ilk günü olacağını hiç hesap etmemişiz. Bunun önemli bir "detay" olduğunu, dönüş tarihimizi duyanların verdiği tepkiden anladık. Noel gecesi halk eğlencenin suyunu çıkarabiliyormuş. En sevilen eğlence türü de yoldan geçen araçlara zarar vermek, yollara barikat kurmak falanmış (bana tanıdık geldi nedense:)...). Uçağımız gece yarısından sonra olduğu için, bizim havaalanı için yola çıkacağımız saatte bu eğlenceye maruz kalacağımız kesin gibiydi. Başkaca bir “yol macerasına” tahammülümüz kalmadığından, havaalanına nasıl güvenli bir şekilde ve zamanında ulaşacağımızı düşünmeye başladık.

Kısa bir süre sonra öğrendik ki halkının huyunu iyi bilen cumhurbaşkanı o gece özel izni olan araçlar haricinde araba kullanılmasını yasaklamış. Neyse ki oradaki arkadaşlarımız sayesinde gerekli “özel izni” ayarlayıp, camımızda asılı “özel izinli araç” yazısıyla birlikte havaalanına sağsalim ulaştık. Ve aydınlık - karanlık tüm halleri ve orjinal renkleriyle bu küçük, başka zamanlarda ve boyutta yaşayan ülkeyi ardımızda bırakıp ülkemize sağ salim geri döndük.

Herkesin dünya algısı içine duyduğu çevre - ülke ekseninde gelişiyor. Kendi alıştığımız yaşam tarzlarının dışında bambaşka, bunlarla alakasız başka başka tarzlar olabileceğine ve bunu yaşayanların bunlardan keyif alabileceğine günümüz (sözde) modern dünya insanları giderek daha az ihtimal veriyor. Aşırı konformizm ve bazen de muhafazakarlık nedeniyle, kendi alıştıklarımızı bulamadığımız yerleri çoğunlukla “beğenmiyor”, “küçümsüyoruz” ve hatta bazen "acıyoruz". Ahlaki değerleri bizimkilerden farklı olanlar ise en acımasız yargılara maruz kalıyorlar.

Oysa "iyi-kötü", "güzel-çirkin", kısaca "olumlu ve olumsuz" her yerde aynı dozda mevcut ve hiç birinin diğerine karşı üstünlüğü yok. Aynı madalyonun farklı yüzlerinde ikamet etmekteler, sadece bulunduğunuz yere göre farklı formlarda görünebilirler. İş insanın hangi formları görmeyi tercih edeceğinde bitiyor. Yeter ki kendimizi kısıtlayıcı sıfatlardan, dar bakış açılarından, çoğu zaman hiç bir gerekçesi ve nedeni olmayan yargılardan ve “herkesin kendimiz gibi olması gerektiği” beklentisinden kurtarabilelim.

İster istemez bir şeyleri tanımlarken kullandığımız sıfatlar yerine göre "yıkıcı" ve "sınırlayıcı" olabiliyor. Bunun en bariz örneğini kendimize benzemeyen insanları, ülkeleri, veya bizim değerlerimize uymayan yaşamları, kültürleri gördükçe yaşıyoruz. Seyahatin bir diğer güzel yanı bu: İnsanlara, birbirlerine daha hiç tanımadan, bilmeden yakıştırdıkları gereksiz ve amacı aşan sıfatlardan arınma fırsatını sunuyor.

Kendi payıma Afrika kıtasına yaptığım seyahatler ve en çok da Ekvator Ginesi benim bu tip "amacı aşan sıfatlarla” olan ilişkimde önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Madalyonun iki yüzü var ve ikisi birbirinden ayrı değil. Biz ayrı olduklarını iddia ettikçe, bütünün de sadece küçük bir parçasında varolmaya mahkum ediyoruz kendimizi. Hepsinin “bir” olduğunu idrak edince önümüzde başka bir boyutun kapısı açılıyor.

4 yorum:

ÇAĞATAY dedi ki...

Gine yolculuğunuzu zevkle okudum, izledim.

Gençliğimde bende oralara gitmeyi (Afkika ülkeleri) çok istemiştim ama olmadı. Araya ekmek kavgaları, yaşam mücadeleleri girince bir başka bahara ertelemiştim.

Şimdilerde de çok zor ama sizler gibi değerli insanların kaleminden okumak, resimlerini seyretmek de bir başka oluyor.

İyi tatiller dilerim...

Basak dedi ki...

Çağatay bey yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sizlerin yorumları da bizim için çok değerli oluyor. size de keyifli bir yaz dilerim.

ahmed harun dedi ki...

başak hanım merahaba iş dolayısıyla ekvator ginesi'ne gitme gibi bi durumum var bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi alabilmem için bana özelden mail atabilirseniz sevinirim şimdiden teşekkürler mail adresim ahmedharun.emd@gmail.com

tarık dedi ki...

bende ecvatora gıdecem tıcaret yapacam nedersınız tarık koksal