21 Temmuz 2010 Çarşamba

GEMİDE - III

Aşk Gemisi dizisini bilmeyen yoktur değil mi? Çocukluklarını 80’lerin başında yaşayan herkes için fenomen bir diziydi. Gemi limandan ayrılırken şenlik, kıyamet olur, balonlar, konfetiler uçuşur, yolcular limanda kalanlara el sallardı. Günümüz gemileri (şayet ilk seferleri değilse) limandan böyle şenlikli bir şekilde ayrılmıyorlar. Siz yine de nostalji yapmak isterseniz, limanda yüklenmeyi bekleyen binlerce ticari konteynıra el sallayabilirsiniz, tabii geminin limandan ayrıldığını farkederseniz:) O kadar sessiz ayrılıyor ki, bir bakıyorsunuz liman çoktan uzakta kalmış. Öyle arkanızdan su döken, el sallayan da olmuyor ne yazıkki. Fakat bunun yerine daha çılgın bir kalkış kutlaması geminin içinde sizi bekliyor: Royal Parade. Gemi yola çıktıktan 1 saat sonra geminin piyasa caddesi 5th Avenue’da gemi çalışanlarının hazırladığı çılgın bir geçit töreni “oh iyiki gelmişiz biz buraya” dedirtecek kadar eğlenceli bir tören yapıyorlar. Bu kostümlü, bol danslı, konfetili, yanar döner gösteri sizi hemen seyahat havasına sokuyor.



Royal Parade (sis makinası yüzünden fotolar iyi çıkmamış)

Gemide 2. akşam “Kaptan’ın Gecesi”. Gemideki en önemli gece diyebiliriz. Resmi giyinmeniz bekleniyor. Giymeyebilirsiniz elbette ama çoğunluk gayet şık giyindiği için kendinizi kötü hissedebilirsiniz:) Çünkü kaptan gemideki “en önemli”, “en merak edilen” ve tabii ki “en meşhur” kişi. Kaptan’ın gecesi saat 8’de bol şampanyalı bir kokteylle başlıyor. İsteyenler upuzun kuyruğa girip Kaptan’la fotoğraf çektirebiliyor. Normalde “ay ne gerek var?” diyebilirsiniz, ama bizim için “Romadayken Romalı gibi davran” felsefesi geçerli olduğundan kendimizi fotoğraf sırasında bulmamız da gayet kolay oluyor [daha sonra fotoların tanesinin 20 USD olduğunu öğrenince almıyoruz, o ayrı:) ]. Fotoğraf konusunda sonradan Kaptan'ın korkulu rüyası oluyoruz üstüne üstlük:)


Kokteyl orkestrası ve süslenmiş halde biz...

Ama o ne? Bu bebek yüzlü , muhtemelen bizden küçük sarışın adam mı kaptanımız?? Kaptanımız bizi gençliğiyle şaşırtıyor. Hatta Suat fotoğraf çekilirken adama “lütfen bize kullandığınız cilt kreminin markasını söyleyin” deme ihtiyacı hissediyor:) Hatta bir süre bu Kaptanın gerçek kaptan olmayıp, sırf “vitrin” için piyasaya çıkarıldığını, sakalları upuzun, koca göbekli, ağzında piposu olan babacan gerçek kaptanımızın ise kaptan köşkünde bir yerlerde dümen sallamakta olduğunu düşünüyoruz:) Bir ara kaptanın yüz ifadesi hiç değişmediği için, kendisinin robot olabileceğini bile iddia etmekten geri kalmıyoruz:) Ama iftiralarımız asılsız. Bu genç adam gerçekten de Kaptan. Bu yaşta böyle bir geminin kaptanı olmak her yiğidin harcı olmasa gerek. Tebrik ediyoruz kendisini.



Kısa sürede Kaptan'ın korkulu rüyası haline geldik, gördüğümüz her yerde kendisiyle fotoğraf çektirerek:)


Kaptan köşküne girmeniz yasak ama camekanla çevrilmiş bir bölümden burayı her zaman izleyebilirsiniz. Dümen falan yok tabii, onlarca bilgisayar ekranı ve uzay mekiğini andıran bir ortam sözkonusu:)

Kaptan Barcelona limanından çıkarken kendisini izleyen yolculara zafer işareti yapıyor. Şöhreti gayet benimsemiş:)

Kaptan Köşkünü izleyen yolcular

Kaptan Köşkünün izlenebildiği camekanın üstünde Türk usulü bir uyarı: )))

Bu dev gemide her an birden fazla farklı aktivite var. Bunların ne olduğunu bilmek için gemide hergün çıkan Gemi Gazetesini (Cruise Compass) takip etmelisiniz. Bu gazetede Gemi ve liman programları ayrı ayrı anlatılıyor. Bir sonraki gün uğranılacak liman şehriyle ilgili çeşitli bilgiler ve gideceğiniz şehrin haritası da bu gazetede veriliyor. Gemide neredeyse 24 saat boyunca onlarca çeşit farklı etkinlik var. Bunların neler ve nerede olduklarını saat saat bu gazeteden öğreniyorsunuz. Mesela ilk gün saat 5’te bir barda “Bekarlar Klübü Toplantısı” vardı. Gemiye bekâr gelenlerin birbiriyle tanışmaları için fırsat yaratılıyor böylece:) Dans dersi, bingo gibi klasik etkinliklerden “havlu katlama kursu” gibi [kat görevlileri her gece yatağınızın üzerine havluları katlayarak yaptıkları bir hayvan figürü bırakıyor, “ben de öğreneceğim bu işi" diyenlerin adresi bu kurs:)] garip faaliyetler de mevcut. Gündüz etkinlikleri pek ilgi alanımıza girmiyor, ne de olsa her liman da ineceğiz. Ama gemi yolcularının önemli bir kısmı gemiden inmiyor, o nedenle gün boyu gemide sürekli etkinlik var. Bir insan yeni geldiği bir ülkeyi merak etmez mi? Bir kısım Amerikalı hakikaten merak etmiyor. Fakat daha büyük bir kısmı onlarca kez gemi seyahati yaptığı ve bu limanları artık avucunun içi gibi bildiğinden inmiyor gemiden. Türk personelden gemide 40., hatta 50. gemi seyahatini yapan yolcular olduğunu öğrendik mesela. bu tür yolcuların da gemide ayrı bir klübü var, onlara daha özel imkânlar ve ikramlar sunuluyor. Gemide sanatsal etkinlikler de var. Bunlardan en hoşumuza gideni ünlü fotoğraf sanatçılarının 50'li 60''lı yıllarda çektikleri ünlü fotoğrafları sergisi oldu. Bu fotolardan bazıları açık arttırmayla çok yüksek fiyatlara satıldı. Bizim de en beğendiğimiz Beatles üyeleri Muhammed Ali Clay'in yumruklarına karşı ringde sözde savunma yaparken çekilmiş fotoğraf en yüksek fiyatla satılmış son akşam.

Murat kaya tırmanışı yaparken

Golf de oynadık, aman eksik kalmasın:)

Her gece yatağın üzerine kat görevlilerin bıraktığı havlu hayvanlardan biri (Fil)

Gemideki tiyatro salonunda her gece ayrı bir gösteri var. Biz bir gece gittik ama sonradan geminin Kaptan’dan sonra en önemli şahsiyeti olduğunu öğrendiğimiz baş animatör Pietro’nun durmak bilmeyen çenesi nedeniyle fazla kalamadık. Allahım o gürültülü adamdı öyle?? Bizdeki muadili Mehmet Ali Erbil oluyor sanırım ama bu adamdaki çene yanında MALİ sessiz bir insan sayılabilir. Bir de kart ses tonuna İtalyan aksanıyla konuştuğu İngilizcesi eklenince, hakikaten bizim için çekilmez oldu. Gemi içinde yayın yapan gemi TV’sinde de sürekli bu adam çıkıp program yapıyor, yani adamdan kaçış zor:) Gemi Gazetesinde Pietro’nun özgeçmişini okuyunca elbette etkilendik ama gerçekten geçici duyma bozukluğuna yol açacak kadar gürültülü bir insandı kendisi.

Gemi diskosu gayet başarılı dekorasyonuna rağmen başarılı olmayan müzik seçimleri nedeniyle bizi hayal kırıklığına uğrattı. Buna sebep 18 yaşında bile olduğu tartışmalı, belli ki tecrübesiz DJ idi [Türk gemisi olsa kesin "kaptanın akrabası, torpille girmiş bu işe" derdik:)]. Bir gece hariç hep insanları havaya sokmaktan uzak şarkılar çalarak bizi dehşete düşürdü. Bu yüzden disko hep erken saatte boşaldı, pist boş kaldı. Ne kadar çabaladıksa nafile, adam müşteriye ritm tutturmayı bir türlü beceremedi. Kendisini bir kaç kez kibar dille uyaran Suat, bir gece büyük beklentiyle gittiğimiz güverte partisinde aynı feci müzik seçimini görünce, önce hesapta parti başlayalı 2 saate yaklaşmasına rağmen, DJ’e gidip “Parti ne zaman başlayacak?” diye sordu. DJ “son iki saattir zaten başladı” deyince de “Öyle mi? Bu müziklerden parti olduğunu anlamak imkansız da” dedi. En sonunda da dayanamayıp pistin ortasında “Your music sucks, your party sucks” diye bağırdı. Diğer insanlar da alkışlayarak Suat’ı desteklediklerini gösterdiler. Herhalde bu ayar sonucu, bir sonraki gece güzel çaldı bizim yeni yetme DJ:)

Senkronize keyif:)

Disko dışında 8-10 tane bar ve gece klübü de vardı. Her bir barın konsepti ayrı, hepsinde canlı müzik var ve hepsi farlı bir tarzda. Biz tabii ki en çok latin müziği orkestrasını beğendik, onların program yaptığı her akşam Türk olarak latin danslarında sahip olduğumuz marifetlerimizi gerçek latinlerle yarıştırdık:) Geminin güzel tarafı hangi bardan ya da restoran almış olursanız olun, elinizdeki kadehle gemi içinde istediğiniz yere gidebilmeniz. O yüzden içkinizin bitmesini beklemeden sürekli barlar arasında gezmek, hoşlandığınızda takılıp, hoşlanmadığınızdan hemen ayrılmak mümkün. En sevdiğimiz bar ise geminin en üstündeki, 365 derecelik manzaraya sahip Cosmopolitan Bar oldu. Her akşam üstü güneşi orada batırdık.
Alev ve Güçlü'nün favori aktiviteleri gece 23'ten sonra kumarhanede takılmak oldu. Mütevazı kumarhane bütçeleri el verdiğince bir şeyler oynadılar. Alev bir de gemideki tam teşkilat fitness salonunun hakkını iyi verdi. Ben spor ayakkabı götürmemenin ne büyük hata olduğunu bu güzel salonu görünce anladım. Ben ve diğer grup üyeleri, en üst güvertedeki koşu parkurunda fırsat buldukça yürüyüş yaptık. E bu da bir şey...



Cosmopolitan Bar'da güneş batırma

5 yorum:

JTB (JourneyToBlue) dedi ki...

nefis nefiss:)

minimalist dedi ki...

hakikaten ne kadar hoş bir şey yaptınız; gerçekten bu tür bir geziyi mutlaka yapmak gerek dedirtiyorsun; verdiğin detaylar çok keyifli. Bir arkadaşım Yunan adalarını gemiyle gezmişti ama sizinki onun anlattığınında sanırım çarpı 5'i ya da onu falan. Aklıma bir şey geldi içecekler falan ekstra mıydı yoksa HD konseptimiydi sanırım o detayı kaçırdım :))

ZeynepA dedi ki...

:D kokteylerinizi yudumladığınız yere yaşınız icabı hiç yakışmamışsınız! tam da hep filmlerde gördüğümüz gemi seyahatlerinde, geminin yaşı geçkin yolcularının güneş banyosu yaptıkları yerlere benziyor! Üzerinizde battaniye eksik sadece :)

Basak dedi ki...

Minimalist kaçırmadın, fiyatlar konusunda detayı son bölümde verdim, ama belki yemekle ilgili yazdıklarımın arasında kısaca belirtmiş olabilirim: İçecekler (su, çay, kahve ve açık büfe restoranda verilen limota, portakal suyu ve buzlu çay hariç) ekstra. Sağol yorumun için, bu büyük gemilerle seyahat TC'de pek bilinmiyor, ben biraz da merak edene rehber olsun diye çok detay verdim. Beğendiğine sevindim.


Zeynep ilahi, hakikaten biraz öyle:):))))) Ama gemide genç, yaşlı, orta yaş, çoluk çocuk oranı dengeliydi, gerçekten emekli tatili değilmiş. Bir çok genç grup, gay çift vs. da vardı.

Adsız dedi ki...

Başak nerde nazarlığı bu bloğun ? Harikasınız,hepiniz ama özellikle ikiniz çok tatlı çıkmışsınız.Bol eğlenceler.