20 Eylül 2010 Pazartesi

CAGLIARI VE SARDUNYA ADASI


Denizden şehir merkezinin görüntüsü

5. gün Sardunya Adası’nın başkenti Cagliari’deyiz. Buraya “ne olursa olsun, artık denize gireceğiz” motivasyonuyla ulaştık. Bu seyahatte arsız bir yağmur bulutunu nereye gidersek oraya taşıdık. Bu mevsimde bulut yüzü bile görmeyen sıcak Akdeniz kentleri sık sık yağmurla ıslandı, onlar kadar biz de şaşkına döndük. Evet, hava sıcaktı sıcak olmasına, ama sık sık yağmur bulutlarıyla gölgelendi. İtalya ve Barselona ‘da kısmen yağmur mağduru olduk. Artık Sardunya’dan beklentimiz çok büyük: Yakıcı Akdeniz güneşiyle kavrulmak, sudan çıkmamak niyetindeyiz.

Şaka gibi ama Cagliari’ye de puslu bir havada ulaştık. Sardunya Adası İtalya’ya ait ve Akdeniz’in, Sicilya’dan sonra, 2. büyük adası. Kısmi özerkliği var. Nüfusu 1.700.000 civarında, yani epey kalabalık.

Palma kadar olmasa da, yine de betonu yoğun bir şehir manzarası karşılıyor bizi. Fakat öğrendik: Sadece bir kısım böyle, arka sokaklarda herşeyin orjinal halinde korunduğu eski şehir merkezi olduğunu artık biliyoruz.

Sardunya’da başlı başına bir keşif adası olabilir. Büyük bir ada olduğu için, asıl keyfinin en az birkaç gün kalınarak çıkarılacağı çok belli. Fakat biz de gemi seyahatinin şartlarını çoktan kabullenik. Elimizdeki zamanı en keyifli şekilde geçirecek programları yapmayı da öğrendik zaten.

Bu sefer hedef doğrudan deniz kıyısı. Fakat hangi plaja gideceğimiz konusunda kafamız karışık. Sardunya’nın denizi, koyları ve plajları meşhur çünkü. İnternette gördüğümüz fotolardan denizinin muhteşem Kaş denizine benzediği sonucunu çıkarmıştık. Zaman sınırı bizi Cagliari’ye en yakın plaj olan Poetto’yu seçmeye zorladı, ama daha güzel koyların olduğunu bildiğimiz için içimiz de sızladı. Poetto adanın en uzun plajıymış. Bu arada hava iyice kapandı, biz yine de umutla bulutların dağılmasını bekliyoruz.

Şanslıyız ki limanda Poetto Plajı’na gidecek gemi yolcularını taşıyan bir midibüs var. Tam Türk usulü: Plaj’deki özel tesislerden birinin aracı bu. Kişi başı 10€’ya bizi getirip götürecek, onların tesislerinden denize gireceğiz, ayrıca tesislerinde duş-tuvalet kullanma, birer tane de hoşgeldin içkisi içme hakkımız olacak. Peki deyip, doluştuk araca. Cagliari civarı Türk sayfiyelerini andıran bir havaya sahip. Sıcak, kalabalık, herşey dağınık ve biraz eski hissi veriyor. İtalya anakarasındaki ultra estetik kaygılar güneye indikçe gevşemiş gibi:)

Fazla bir numarası olmayan Poetto Plajı

Plaja geldiğimiz de hava hala puslu, kapalı. Ama plaj kalabalık. Hafiften İztuzu plajını andırıyor. Aslında şanssız bir günde geldik. Havanın grisi denizin rengini de etkilemiş, turkuaz mavi yerine açık gri tonda bir denizle karşılaştık. Fakat, artık ne olursa olsun yüzeceğiz. Erkekler hemen denize attılar kendilerini. Biz kadınlar biraz nazlandık, sonra ben de attım kendimi dalgalara. Deniz kumluk ve hemen derinleşmiyor. Alev kışın Almanya’dan aldığı balık gözü Lomo marka fotoğraf makinesini denemek için bu anı bekliyordu zaten:) Makinanın “housing”i var, yani suda kullanılabiliyor. Çılgın pozlar veriyoruz suda. Lomo süper bir makina, farklı farklı bir yığın çeşidi var, bildiğiniz eski usul fotoğraf makinesi aslında. Bu makinaları özel yapan "tasarımları”. Her makina tipinde ayrı bir enteresan tasarım var ve rengarenkler. Dışarıdan bakınca uyduruk bir oyuncak makina hissi veriyor. Olayı da bu zaten. Görüntüleri biraz sakil, garip ve komik. Amacı hem eğlendirmek hem de 70’lerin nostaljik havasını fotoğraflarınızda yeniden yaşatmak... Fiyatları 50 €’dan başlıyor, yani pahalı da değil.

Lomo'nun eğlendirdiği kesin:)

Erkekler Türk plajlarının “olmazsa olmaz”larından deve güreşi, adam boğmaca gibi sevilen deniz oyunlarını burada da birbir sergilediler. Bizden başka deve güreşi oynayan yoktu, İtalya’yı deve güreşi ile tanıştırdığımız için gururlandık:)


Asker arkadaşı pozu vermek, deve güreşi, adam boğmaca... Genetik kodlara işli sanırım, ille de yapılıyor bunlar:)

Poetto’da epeyce bir zaman, kapalı havaya rağmen, deniz keyfi yaptık. Sonra karınlar acıktı tabii, kullandığımız tesisin de öyle özel bir ambiansı yoktu, yemekleri de gördüğümüz kadarıyla klasik kafe yemekleri gibiydi. Şehir merkezinde, daha kendine özgü bir mekana gitmek daha cazip geldi.

Aynı araçla şehir merkezine geri döndük. Merkezdeki büyük meydanın kenarında sıralanmış tipik İtalyan restoranlarından gördüğümüz kadarıyla en bol kepçe görünenine oturduk. Bu arada güneş ortaya çıktı ve hava acaip ısındı. İtalya’da görünen o ki pizza hamurundan tasarruf yapılmıyor, pizzalar devasa boyutlarda. Bizim mideler artık fazlasıyla esnediği ve doyma hissimizi de büyük oranda yitirdiğimiz için her birimiz dev ebatlardaki bu pizzalardan istedik. Ve bir dilim dahi kalmamacasına bitirdik hepsini. Bu arada servis görevlilerinin rahatlığı ve yavaşlığı ilgi çekiciydi, restoran tıklım tıklım ama onlar inadına ağır. Aç insanın halinden anlamıyorlar:)

Meydanda yanyana dizilmiş restoranlar

Bu ton balıklı olan

Bu da tabaklardakileri yalayıp yuttuğumuzun ispatı:)

"Ichnusa" Sardunya Adası'nın üretimi olan bir bira

Yemekten sonra Cagliari’nin sokaklarında turladık. Artık aşinası olduğumuz şirin evler, ağaçlar, trafiğe kapalı, paket taşlı dar sokaklar... Sokak çalgıcıları, rahatlık, her ırktan insan... Burada da çok fazla Afrika kökenli insan var doğal olarak. Sardunya'da Majorka gibi Afrika ve Avrupa arasında geçit görevi görüyor.





Sardunya meşhur Roma dondurmasını vatanında tattığım yer oldu [aslında Roma'yı beklemek gerekirdi tabii:)]. Dondurmacılar çok büyük ve onlarca çeşit var, aklınıza gelmeyecek şeylerin de dondurmalarını yapmışlar. Benim dondurma düşkünlüğüm hiç yok. Fakat yediğim çikolatalı dondurmanın hakkını teslim etmeliyim, enfesti.

Gemimize de dondurmalarımızı yalaya yalaya döndük. Ada'yı daha kapsamlı gezemediğimize, hele hele turkuaz denizli koylarını göremediğimize üzgünüz.



4 yorum:

cakiltasi dedi ki...

Sevgili başak,
Tam size göre bir rehber'in anılarını okudum. Gerçi siz bu geziye çıkmadan önce okumuş olsaydınız tam denk düşmüş olurdu. Senin bu yazı dizisi aklıma geldi. Kemal Suman'dan Kah orada Kah burada'yı okurken. Elbet okunacak çok şey var ancak aklınızda olsun. Rehberliğe gemi turlarına çıkarak başlamış. Çok keyifli, komik absürd hikayeleri var. Senin bir önceki yazında bahsettiğin Chopin hikayesinden o da bahsediyor:)

minimalist dedi ki...

İtalyanları görmek lazımdı deve güreşini seyrederken :)))

fotoğraf makinesi benim de çok ilgimi çekti; hem de ne kadar ucuz..

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Harika..hep gitmek istediğim ama nedense hepte gitmeyi ertelediğim bir yer...

Basak dedi ki...

Çakıltaşı kitabı not alıyorum. Rehber gözünden hayli ilginç olmalı...

Minimalist Lomoyu tavsiye ederim.

Ayşegül bir kaç gün kalırsan tam olur.