1 Temmuz 2009 Çarşamba

NAİROBİ'DE 24 SAAT - 1

Afrika’nın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Kenya’nın başkenti Nairobi bu seyahatimizin asıl “hedefi” değil, ama asıl hedef olan Tanzanya’ya ulaşım için gidilmesi gereken bir yerdi. Seyahatimizin ilk günü, Tanzanya’ya geçmek için yola düşmeden önce bir 6 saat ve yine Tanzanya sonrası dönüşte bir 18 saat daha geçirdik Nairobi’de. Bu kısa süre yine de hafızamıza bazı ilginç ve keyif verici şeyler kazımamıza yetti.

Nairobi’nin şehir merkezi neredeyse küçük bir Londra, batı tarzı giyimleriyle oradan oraya koşturan tipik metropol insanları ile dolu. Göze “otantik” ya da “Afrika’ya has” görünen hiç bir şey yok. Kenya’da yaşayan (özellikle batı kökenli) çok yabancı var. Afrika’nın sanayi ve ticaret merkezlerinden biri olduğu için pek çok büyük şirketin Nairobi’de ofisi bulunuyor.

Şehir merkezinden uzaklaştıkça bizler için merak ve heves edilen, biraz daha “otantik” manzaralarla karşılaşmaya başlıyorsunuz. Ama merkezden uzaklaştıkça, kısa süre önce gördüğünüze tamamen tezat bir şekilde, göze görünen yoksulluk ve dağınıklık dikkat çekici. Sonradan Tanzanya’da yüzlercesini gördüğümüz otantik giyimli yerel kabile halklarını pek göremedik burada. Çoğu Afrikalı gibi mutlaka bir kabileye mensup olduklarını , ama günlük hayatlarında otantik giysilerini giymeyi tercih etmediklerini sanıyorum. Öğrendiğimize göre bu tip “otantik” manzaralar için Nairobi’den biraz daha uzaklaşmak, ülkenin içlerine ilerlemek gerekiyor. Ülke kırsalı bu tip görsel şölen ve safari turları için ideal. Kenya zaten özellikle safari için en popüler rotalardan biri.

Şehrin biraz dışında sırasıyla zürafa, timsah ve devekuşu çifliklerini ziyaret ettik. Zürafa Çiftliği zürafa soyunun devamını sağlamak amacıyla kurulmuş bir fon tarafından işletiliyor, büyük ormanlık bir alanın içinde. Orman içinde pek çok zürafa var, ama bazıları, özellikle adı “Daisy” olanı fazlasıyla insan sever çıktı [Daisy kardeş daha sonra karşımıza geçen kış bir belgeselde çıktı, demek epey şöhret meraklısıymış:)]. Elle zürafa beslemeyi ve bir zürafa tarafından şapur şupur yalanmanın ne menem bir şey olacağını merak edenler burayı ziyaret edebilirler.

Asker arkadaşım Daisy ve ben:)

Bakınız efendim, zürafa işte böyle beslenir:)

Burada hayatımızda ilk kez “varthog” isimli garip bir yaban domuzu türü ile tanış olduk [Safari yazımda bahsetmiştim, ama o haliyle ilk görüşüm olmadı:)]. Gayet tipsiz ama, belki de bu aşırı tipsizlikleri sebebiyle, sevimli hayvanlar. Peki zürafa çiftliğinde ne işleri var? Varthoglar kısacık bacaklı, bodur hayvanlar. Ama belli ki zekiler. Çünkü zürafaların yanında ayrılmıyor, onları bir çeşit “periskop" olarak kullanıyorlar. Zürafalar uzun boyları ve koca gözleriyle etraflarındaki tehlikeyi görmek konusunda başarılılar ve tehlike varsa başlıyorlar deli gibi kaçmaya. Bu aynı zamanda varthoglar için de “amman abi, tehlike var, kaç” demek, maşallah kaçarken zürafalardan daha hızlılar:)

Yavru varthoglar tepişirken

2. durağımız Timsah ve Devekuşu Çifliği. Büyük bir arazinin, bu amaca tahsis edilmiş bölümlerinde özel olarak yetiştiriliyorlar. Buradaki özel amaç “yemek”... Devekuşuna aşinayız, ama timsahın favori bir yiyecek olabileceğini bilmiyorduk. Timsah gerçekten korkutucu bir hayvan. Ve yüzündeki buz gibi sırıtık ifade ile daha da ürkütücü görünüyor. Belki belgesellerde görmüşsünüzdür, ben orada gördüm: Timsahların dili yok ve çenelerini, aynı yılanlar gibi, neredeyse 180 derece açabiliyorlar. Dürtülmedikçe pek hareket etmiyor tembel keretalar:) Belki de böylesi daha iyi...






Resmen gülüyor...


Boşuna aramayınız, dilleri yoktur!

Devekuşları ise sanırım bugüne kadar gördüğüm hayvanlar için en “arsız” olanlarıydı. Gözlerinin güzelliği ise kayda değer. Onları beslemek zürafa beslemeye benzemedi: Gagaları sert , kendileri de arsız oldukları için epey canımızı acıttı hainler:) Sesleri ise pek çirkin; arsız oldukları kadar gürültücüler de. Anatomisi çok ilginç bu hayvanların. Ve bayağı büyükler.




Bir sonraki durağımız müze haline getirilmiş yerel bir kabile köyü idi. Rehberimiz bize Afrika kabile kültürü ve köy hayatı ile ilgili bilgiler verdi. Kabile reisleri çok eşli. Her eşe önem derecesine göre özel bir klübe bir de özel kiler tahsis ediliyor, en heybetli klübe 1.Eş' e ait; Osmanlı’da “padişah anası” olmak gibi bir paye sanırım. Gel gör ki ne eşyası ne de başka herhangi bir lüksü olmayan bu klübeler arasında ebatları dışında hiç bir fark yok. Hepsi tepesi sazlı kapatılmış çamurdan yapılma barakalar. Konfor arayan kadınların bu bölgelere gelin gitmemesini tavsiye ederim:)


Önceki hayatımda reisin 2.eşiymişim, iki de çocuğum varmış:P

Köyü gezerken yine dünya tatlısı çocuklar eşlik etti bize. Tanrım ben bunlara ne diyeyim? İyisi mi fotoğraflar konuşsun:



Köyün yakınında genelde müzik ve halk dansı gösterilerinin yapıldığı bir mekan vardı. Maalesef bir gösteriye denk gelemedik ama bir kaç saat sonra yapılacak bir gösteri için otobüslerle oraya getirilen, ortaokul öğrencisi olduklarını tahmin ettiğim, ağırlığı kız, yüzlerce öğrenci ile karşılaştık. Afrika insanın yüzünde güller açıyor, her daim gülmeye hazırlar. Bu genç kızlar da öyleydi.

Güzeller...

Burada başıma çok ilginç bir şey geldi: Ben fotoğraf çekilmeyi, çekmekten daha çok seven bir insanım. O yüzden üniformaları içinde yüzlerce güzel kızı görünce Alev’e “ne olur çek” diye poz vermeye başladım. Fakat o da ne? Yanımdan geçen kızların hepsi can hıraş saçlarıma dokunmaya çalışıyor. Abartmıyorum, oradan geçen kızların hemen hepsi saçlarımı okşadı. Ben tabii mest oldum fotodan da göreceğiz üzere:) Sonradan rehberimiz söyledi: Afrika insanı için uzun ve düz saç çok kıymetliymiş. Sanırım çok asi, kıvırcık saçlara sahip olduklarından:) Bir kısmı bintürlü usul ile saçlarını düzleştirmeye çalışıyor [yıllar önce New York’ta Bronks mahallesinde bir süper markette bu tip saçları yola sokmak için satılan yüzlerce ürünü gördüğümde gözlerime inanamamıştım:)], bir kısmı çözümü bulmuş: ya kafayı kazıtıyor ya da peruk takıyor. Bir kısmı ise bizim “Bo Derek Stili” dediğimiz şekilde ördürüyor.
Saçları okşanmaktan mest olmuş bendeniz...

Çok tatlısınız...

10 yorum:

cakiltasi dedi ki...

ne güzel bir yazı olmuş başak:) ben böyle yazamıyorum diye dertleniyordum:)
ayrıtılara boğulup. yok şu da vardı bu da vardı diye anlatmalara başlayıp anlatamadan yorulanlardanım.

zürafaya bittim. çok severim zürafaları bir zürafam olsun bahçemizde gezinsin isterdim. şöhret meraklısıyla çok iyi anlaşırdım sanırım. başından da ayrılamazdım hehehe.

devekuşunun resmine de bayıldım kedi gibi sevimli çıkmış kerata ondan da istiyorum sanırım:)

Feride Nizamettin dedi ki...

Bu saç durumunu en iyi ben anlarım Başakçığım. Ben de zenci saçlı olduğum için :) hayatta en çok istedğim şeylerden biri dümdüz saçlara sahip olmaktır.

Basak dedi ki...

Çakıltaşı yapma allahını seversen, ben senin yazılarını çok seviyorum, sen de kendinin acımasız yargıcısın demek:) Oysa durumu tam tersi, sen yazmaya devam et anacım, okuyanlar gayet memnun hayatından, emin ol:)

Pisikocuğum ilahi yahu, demek sen de o familyadansın:)) Düz olan da böyle asi dalgaalra imrenir, havalı gösterir adamı... (not: ben akşam bilgisayarı açmadım. bugün söz... teknik özrüm affola...)

Feride Nizamettin dedi ki...

Yok tatlım lafı olmaz, bi ara uygun olduğunda halledersin acil diil.

Popdater dedi ki...

Ben de bir adet Daisy istiyorum.. Gezmeye çikarttigimda evdekiler balkondan kafasini oksayabilirler..

Bir de, gülümseyen ögrenciler ne tatli..

Basak dedi ki...

Popdater Coco'da Daisy'i periskopu olarak kullanır artık:) Hoş Coco'nun birşeyden korktuğu kaçtığı yok, bilakis:))

kekvekahve dedi ki...

harika bir yazı dizisi daha.
çocukların gülen yüzlerini çekiyorsun ve burda yayınlıyorsun ya içimiz açılıyor inan.

Basak dedi ki...

Sevgili Kek ve Kahve, çok çok teşekkür ederim. Çocuklar konusunda ben de benzer düşünüyorum, içimi açıyorlar pek çok durumda...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Bu sıralar karşıma öyle çok Afrika çıkıyor ki, sayenizde galiba sonunda oralara doğru da yollara düşeceğim. Harika bir yazı, harika fotoğraflar..

Basak dedi ki...

Sevgili Ayşegül, her işte hayır vardır ya, bunları okumamnın da bir sebebi olduğundan eminim:) En kısa zamanda bu kıtaya güzel seyhatler dilerim senin için. Kendim içinse senin gittiğin yerleri görmek olsun dileğim:)